Asr suresi, müminlere zamanın kıymetini ve ömrün nasıl değerlendirilmesi gerektiğini anlatan ilahi bir kelamdır. Mekke’nin ilk günlerinde nazil olan bu sure, insanoğlunun dünyadaki imtihanını ve Rabbine karşı mesuliyetini hatırlatarak kurtuluşun yolunu dört temel esasla açıklar: iman, salih amel, hakkı tavsiye ve sabrı nasihat. Allah-u Teala’nın asra yemin etmesi, zamanın hem bir nimet hem de şahit olarak yaratıldığını gösterir; bu nimetin şükrü ise, onu hayırla geçirmek ve kulluğun şartlarını yerine getirmektir.
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِي وَالْعَصْرِۙ اِنَّ الْاِنْسَانَ لَف۪ي خُسْرٍۙ اِلَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَتَوَاصَوْا بِالْحَقِّ وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ
Asr suresi, Kuran-ı Kerim’in 103. suresidir. Rivayetlerin ekseriyetine göre, Mekke’nin ilk dönemlerinde inmiştir. Nüzul sırasına göre de 13. sırada nazil olmuştur.
Asr Suresi, zamanın kıymetini ve insanın kurtuluşu için yapması gerekenleri anlatır. Rivayetlere göre, sahabeler sohbetleri bitince, zamanın ve ömrün gelip geçici olduğunu birbirine hatırlatmak için Asr Suresi’ni okuyarak vedalaşırmış. Asr suresinin okumak, insanı hüsrandan kurtaran iman, salih amel, hakka davet ve sabır gibi erdemleri hatırlamasına vesiledir. Alimler, bu sureyi düzenli okumanın kişiyi zamanın bereketine eriştirdiğini ve ahiret saadetine vesile olduğunu belirtmişlerdir.
Asr suresinde, Allah’ın zamanı bir nimet ve şahit olarak yarattığına işaret edilir. Zaman, insanoğlunun hem imtihanı hem de sermayesidir; bu nedenle bu sermayenin nasıl değerlendirilmesi gerektiğini anlatır. “İnsan hüsrandadır” buyurularak, genel olarak insanın dünya telaşında kaybolduğu ve ebedi ziyana uğrayabileceği uyarısı yapılır. Bu hüsrandan kurtuluşun yolunu gösterir: iman etmek, salih ameller işlemek, birbirine hakkı ve sabrı tavsiye etmek.
Asr (asır) kelimesi isim olarak “mutlak zaman, içinde bulunulan zaman, karn (80 veya 100 yıllık zaman dilimi), gece, sabah, akşam, ikindi vakti, ikindi namazı, bir neslin veya bir hükümdarın, bir peygamberin yaşadığı zaman dilimi, bir dinin yaşandığı dönem” gibi manalarda kullanılır. Müfessirler burada zikredilen asr kelimesini ikindi vakti, ikindi namazı, mutlak zaman, Hz. Muhammed’in asrı ve ahir zaman gibi farklı şekillerde tefsir etmişlerdir. Bize göre bunlar içinde sûrenin içeriğine ve mesajına en uygun düşeni “mutlak zaman” anlamıdır. Buna göre surenin başında zamana yemin edilerek onun insan hayatındaki yerine ve önemine dikkat çekilmiştir. Çünkü zaman, kendisi zaman üstü olan Allah'ın yaratma, yönetme, yok etme, rızık verme, alçaltma, yüceltme gibi kendi varlığını ve sonsuz kudretini gösteren fiillerinin tecelli ettiği bir varlık şartı olması yanında, insan bakımından da hayatını içinde geçirdiği ve her türlü eylemlerini gerçekleştirebildiği bir imkân ve fırsatlar alanıdır.
Yüce Allah böyle kıymetli bir gerçeklik ve imkan üzerine yemin ederek zamanın önemine dikkat çekmiş; onu iyi değerlendirmeyen insanın sonunun, 2. ayetteki deyimiyle “hüsran” (ziyan) olacağını hatırlatmıştır. Burada “ziyan”la ahiret azabı kastedilmiştir. Çünkü zamanı ve ömrü boşa geçirmiş insan için en büyük ziyan odur (bk. İbn Âşûr, XXX, 531). Surede bu ziyandan ancak şu dört özelliğe sahip olanların kurtulacağı ifade edilmiştir:
Ayetteki hakkı ve sabrı tavsiye, eğitimin önemine ve mahiyetinin nasıl olması, amacının ne olması gerektiğine de ışık tutmaktadır. Çünkü her eğitim faaliyeti sonuçta bir tavsiye yani nasihat ve irşaddır. Doğru bir eğitim faaliyetinin amacı ise insanlara inançta, bilgide ve ahlâkta hakkı yani gerçeği ve doğruyu aktarmak; bunun yanında hayatın çeşitli şartları, maddi ve manevi zorluklar, saptırıcı duygular, hata ve suç sebepleri karşısında da kişiye sabır ve dayanıklılık aşılamaktır. Hakkı ve sabrı tavsiye, toplumsal hayat ve birlikte yaşamanın getirdiği bütün ahlâkî görevleri içine alan geniş kapsamlı bir görevdir. Hakkın karşıtı batıldır; batıl ise inanç ve bilgide asılsızlık ve yanlışlığı, ahlakta kötülüğü içine alan bir kavramdır. Ayrıca hak, adaletle de yakından ilişkilidir. Bu açıdan ayette insanların adil olmaları ve adalet düzeninin, yani herkesin hakkına razı olduğu ve herkesin hakkının korunduğu bir toplumsal düzenin kurulmasına katkıda bulunmaları gerektiği de anlatılmaktadır. Sonuçta kul, sûrede sıralanan dört ilkeden iman ve salih amel sayesinde Allah’ın hakkını, hakkı ve sabrı tavsiye ile de kulların hakkını ödemiş olur.